ABD ile Tayvan arasında 11,1 milyar dolarlık kapsamlı bir silah paketi üzerinde uzlaşı sağlandı. Roket sistemlerinden insansız saldırı araçlarına kadar uzanan anlaşma, Asya-Pasifik’te zaten yüksek olan gerilimi yeniden gündemin üst sıralarına taşıdı.
Washington ile Taipei arasında açıklanan paket, son yılların en büyük askeri satışlarından biri olarak değerlendiriliyor. Anlaşmanın tamamlanması halinde, ABD’nin Tayvan’a sağladığı savunma desteği hem kapsam hem de mali büyüklük açısından yeni bir eşiğe ulaşmış olacak.
Yetkililer tarafından paylaşılan bilgilere göre silah paketi sekiz ana kalemden oluşuyor. Paket kapsamında uzun menzilli roket sistemleri, tanksavar füzeleri, zırh delici mühimmat, intihar tipi insansız hava araçları, obüsler ile askeri yazılım ve yedek parçalar yer alıyor. Anlaşmanın teknik ve mali ayrıntıları her iki tarafın resmi makamları tarafından doğrulandı.
Çin’den sert tepki
Anlaşmanın kamuoyuna duyurulmasının ardından Çin’den sert açıklamalar geldi. Pekin yönetimi, Tayvan’ı kendi toprağı olarak gördüğünü bir kez daha vurgulayarak ABD’nin attığı adımı “provokatif” olarak nitelendirdi.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Jiakun’un, “ABD’nin Tayvan bağımsızlığını desteklemek için güce başvurması geri tepecektir” ifadelerini kullandığı aktarıldı. Çin’e ait savaş uçakları ve donanma unsurlarının son dönemde Tayvan çevresinde neredeyse günlük olarak görüldüğü, bölgede geniş çaplı askeri tatbikatların sürdüğü de hatırlatıldı.
Tayvan caydırıcılık vurgusu yapıyor
Tayvan Savunma Bakanlığı ise silah alımlarının savunma amaçlı olduğuna dikkat çekti. Bakanlıktan yapılan açıklamada, anlaşmanın adanın kendini savunma kapasitesini artırmayı hedeflediği belirtildi.
“Asimetrik savunma ve güçlü caydırıcılık, bölgesel barışın temelidir” değerlendirmesine yer verilen açıklamada, anlaşma kapsamındaki bazı sistemlerin Tayvan lideri Lai Ching-te’nin gündeme getirdiği 40 milyar dolarlık özel savunma bütçesi çerçevesinde finanse edilmesinin planlandığı kaydedildi.
Uzmanlar, söz konusu silah paketinin yalnızca Tayvan’ın askeri kapasitesini değil, ABD-Çin rekabetinin seyrini de doğrudan etkileyecek bir gelişme olduğuna dikkat çekiyor. Bölgedeki askeri ve diplomatik hareketliliğin önümüzdeki dönemde daha da artması bekleniyor.





